Salı, Eylül 05, 2006

lübnan’a dörtnala

bugün tbmm’de türkiye’nin lübnan’a asker gönderip göndermemesi oylanacak. 1 mart’taki gibi bir sonucun çıkması çok zor; çünkü hem ulusal, hem uluslararası koşullar farklı. sıralamak gerekirse:

1. ırak’ın aksine, bu müdahalede bm’nin kararını hiçe sayan koalisyon ülkeleri yerine, bm’nin bizzat kendisi var. bunun hangi aşamalar sonucunda sağlandığı, ne kadar ahlaklı bir karar olduğu konusundaki mülahazalar bir yana, görünüm böyle.

2. en önemli, ancak pek değinilmeyen nedenlerden biri, abd’nin ırak’ın işgalinde izlediği politikanın aksine, türkiye’nin lübnan’daki varlığı için yüksek bir profil çizmemesi. neredeyse, “bizim için farketmez, ama katılsanız iyi olur.” çizgisinde bir politika izliyor abd, türkiye’ye karşı. bir de ırak’ın işgali zamanındaki abd müdahaleciliğini anımsasanıza! meclis’ten ‘evet’ çıkmamasının en önemli nedeninin bu olduğu anlamış, dersine çalışmış abd.

3. lübnan’a asker gönderen ülkeler arasında ırak’ın işgali sırasında abd’ye kafa tutan fransa ve berlusconi’yi devirdikten sonra yaptığı ilk iş askerlerini ırak’tan çekmek olan italya var. bu da türkiye’nin lübnan’da abd politikalarına hizmet edeceği yönündeki argümanları zayıflatıyor.

ancak madalyonun diğer yüzünde, “neden bu ülkeler de asker göndermek için birbiriyle yarışıyor?” sorusunun yanıtı var. gelmekte olan büyük savaş için bir prelüd, bir peşrev? abd ve israil iran’a saldırıp ortalık karıştıktan sonra orada olmanın avantajını kullanmak, en yüksek olasılık. ne de olsa petroün akdeniz’e açılması için mühim bir koridorun ortasında yer alıyor lübnan. bir de, eğer suriye ve iran hedef tahtasındaysa, lübnan’ı da ‘aradan çıkartmak’ iyi fikir olabilir.

ne biçim dünyaysa bu, hizbullah’ın meşruiyetini perçinlemesi ve iran’ın nükleer silah üretme kapasitesine bir an önce ulaşabilmesi, abd ve israil’in emperyal çılgınlıklarını dizginleyebilecek etkenlerin başında geliyor. eğer batılılar’ın gerçek amacı hizbullah’a diş geçirmekse, umarım başarısız olurlar.

1 yorum:

ertank dedi ki...

İnce'nin yazısı kulağa hoş gelse de, bence ilk paragrafta çok faullü iki önkabul var. İlki antiemparyalist olmanın ister istemez çzgürlük ve demokrasi için mücadele anlamına geldiği. Özgürlük, zaten bağlamdan bağlama büyük değişiklikler gösterebilen, kurgusal bir kavram. İkinci Dünya Savaşı sonrası ulusçu hareketlerin hepsini silip atmaya neden olur böyle bir yaklaşım. Yaşam bilgisayar devreleri gibi birler ve sıfırlardan oluşmuyor. Ömer Muhtar'ı, Latin Amerikalı rahipleri böyle bir perspektif ile bir yere yerleştiremeyiz.

İkincisi ise 'antikapitalist olmadan antiemperyalist olunmaz' saçmalığı. Böyle bir doğrusal tarihçilik duymamıştım uzun süredir.