Salı, Kasım 21, 2006

ankara-istanbul

ankara'da bir süre daha geçirdikçe, istanbul ile ayrıştıkları diğer noktaları da keşfediyorum.

en büyük sorun, adam gibi bir radyo kanalının olmaması. en iyisi dedikleri radyo odtü bile, rezilden hallice bir yayın yapıyor. açık radyo'nun bir istisna olduğunu biliyordum, ama radyo eksen kıvamında bir radyo da çok zor olmasa gerekir. radyo odtü ise, belki arada bir güzel bir rock parçası çalar diye beyhude zaman harcanılan bir kanal.

ankara'nın bir vejetaryen için cennet olmadığını biliyordum; ama ev yemeği yaptığını söyleyen, güzelce dekore edilmiş yerlerin yemek kalitesi, isyan bayrağı açtıracak türden. ankara'da yerleşik kitlenin yemek kültürü olmaması şaşırtıcı değil. sonuçta kendi burjuvazisi olmayan, şehrin en kaliteli kitlesinin diplomatlar olduğu -onlar da ne anlar akdeniz mutfağından-, zevksiz ve çapsız ancak paralı insanların lokantaların temel müşterisi olduğu bir yerdeyim.

ağzının tadını bildiğini iddia edenler, zenger paşa konağı gibi yerlerde bol turistik atraksiyon eşliğinde ikinci sınıf kebap yiyor, ev yemeği tercih edenlerse, yemekleri birbirinden beter, mantar gibi yerlere gidiyor. benim için kötü mü oluyor, hayır. evde yemek repertuvarımı geliştiriyorum. param da cebimde kalıyor. ama yine de düpedüz kötü olan yerlere birilerinin 'iyi' demesi sinir bozuyor.

sanki bu ülkede farklı bir şey olabilirmiş gibi.

Hiç yorum yok: