Perşembe, Temmuz 13, 2006

btc boru hattı

tam da şu anda, ceyhan'da, bakü ceyhan boru hattı açılış törenini dev ekrandan kinayeli gözlerle izliyorum. dünyanın üçüncü paylaşım savaşına hazırlandığı bu günlerde, kodları okumak ve türkiye'nin beyhude iyimserliğini görmek, pek eğlenceli olmasa da...

btc'nin asıl anlamı, ekonomik getirisinde değil. abd ile rusya ve iran arasındaki devasa çekişmenin bir alanı, bu boru hattı. ruslar'ın ortadoğu ve kafkaslar'daki elini yavaşlatmaya yönelik bir hamle olmasının yanısıra, rusya'nın bölgedeki etkinlik çabalarına karşı simgesel bir önemi de var. tevekkeli değil, bu açılış töreninin anti-rus bir gösteriye dönüşeceğini sezen kazakistan cumhurbaşkanı nazarbayev, programa katılmaktan vazgeçti.

projenin türkiye açısından önemine gelince, hükümet bu yatırımın türkiye'ye yılda 200-250 milyon dolar getireceğinin söylüyor; ancak bağımsız kaynaklar bu miktarın yılda 40 milyon dolar civarında olacağı görüşünde. ben petrolün fiyat artış eğilimine bakınca bağımsızlar kadar eli kıt değilim; ancak türkiye'nin dış siyasetine ve ekonomi yönetimine, hatta dekadans halindeki tüm toplumlara özgü o geleneksel iyimserlikten de medet ummuyorum.

başbakan erdoğan'ın konuşmasında herkese mavi boncuk dağıtmasındaki ölçüsüzlük ve hesapsızlık -rusya'ya yeni hat sözü, nükleer lobiye nükleer enerji sözü, vb.-, bana ittihat ve terakkicilerin onmaz iyimserliğini anımsatıyor. o imparatorluğa sonra ne olduğunu anımsayan anımsar.

elveda istanbul

uzun zaman oldu bu blog'a bir şey yazmayalı. bir nedeni zamanın -ve tabii ki istanbul adlı mekanın- acımasızca üzerimde tepinmesi, bir diğeri kendine meşgale yaratmakta eşi benzeri olmayan kendim, ama en önemlisi bu ülkede olup bitenler karşısında ağzı açık kalma durumu idi. benim şaşılası durumlar için üç aşamalı bir kuramım var:

1. nutuk tutulması: açıklamaya gerek yok herhalde. olup bitenler karşısında diyecek söz bulamamak. ee-ee-ee diye kekeleyerek kalakalmak.

2. sıtık sıyrılması: olup bitenlerden sıkılmak, hem de çok sıkılmak, bir yerlere gitmek arzusuyla yanıp tutuşup bunu topluma, şu 'makul çoğunluk' denilen, 'akrep gibi' mahlukata sırt dönmek ve çekip gitmek arzusunun depreşmesi;

3. basiret bağlanması: gidebilecek enerjiyi dahi bulamakak. sıcaktır, bitmesi gereken işler vardır. sevgili vardır. evlenilmiştir; artık çoluk çocuğa karışılmıştır. bir bitki gibi kök salınmıştır -bitkisel hayat-. yapılabilecek bir şey yoktur; artık buradayızdır. yenimiz de yerimiz de daralmıştır; oynayacak alan hiç yoktur, yaşlanmışızdır, yaşamımız da daralmıştır artık.
---
ikinci aşamanın başlarında yakaladım kendimi. ülkenin hallerine nutkum tutuldu, şehirden sıtkım sıyrıldı; şimdi tek yapabileceğim, en azından şehirden ayrılıp, ülkenin sorunlarına dışarıdan bakabileceğim bir iş yapmak. ankara'ya beş yıllık ayrılıktan sonra bu yüzden dönüyorum. 2001'in aralık ayında, biraz özel nedenler, biraz ekonomik kriz yüzünden taşındığım istanbul'a: I've had enough of you. hem iyi hem kötü anlamda.

bir gün istanbul hakkındaki acı yorumlarımı da yazarım. ama şimdilik söyleyeceğim şu: artık kendime ayıracağım zamanım olacak. tabii bu blog'a da. geçtiğimiz yıllar içinde biriken, okuyamadığım birçok kitap var; ankara'daki ilk hedefim, onları su içer gibi bitirmek.