Pazartesi, Ocak 29, 2007

dink cinayeti -5- reşat altay

can dündar'ın 27 ocak cumartesi tarihli yazısı, geçtiğimiz cuma günü görevden alınan trabzon emniyet müdürü reşat altay'ın 'yazılmamış anıları' üzerineydi. bugün ise, radikal'de, neşe düzel'in ömer laçiner ile bir söyleşisi vardı. başlık çok güzel: "bütün faşist cinayetler pusuda işlenir"

"Zaten bütün faşist cinayetleri pusuda işlenir. Bunlar namerttirler. Dövüşerek, vuruşarak cinayet işlemezler bunlar. 1970'lerde ülkücüler tarafından öldürülenlere bakın, yarıdan fazlası pusuda öldürüldü. Gelip arkadan vurmak, tipik bir faşist cinayetidir."

kalbimin yağı eridi erimesine; ancak türkiye, ömer laçiner'in söyleşinin sonunda anımsattığı kararı vermişe benziyor: "Türkiye toplumu kendi içinde bir düşünsel ve manevi hesaplaşma yaşamak zorunda. Vicdanlı bir toplum mu olmak istiyor, yoksa vicdanını iptal etmiş bir toplum mu olmak istiyor. Başka toplumlarla insanca bir arada yaşamak mı istiyor yoksa insanlığından vazgeçmiş bir toplum mu olmak istiyor? Hangisi?"

bütün faşist cinayetler pusuda işlenir işlenmesine; ama ya tüm ülke bir pusu mekânına dönüşürse? o zaman ne yapılır?

Perşembe, Ocak 25, 2007

dink cinayeti ve futbol

verkaç sitesinde cihan çiloğlu'nun dink cinayeti üzerinden türkiye ve beşiktaş'ı karşılaştıran bir yazısı var. onun yazdıklarını tamamlayan bir gelişme de burada. ben de dayanamadım, bu haberi görünce bir yorum yazdım; yukarıda verdiğim ilk linkte okuyabilirsiniz.

Çarşamba, Ocak 24, 2007

dink'in ardından -3- bir ceza istiyorum

bugünkü star gazetesinden:

"Hrant Dink cinayetini soruşturan İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin daha önce de Susurluk, Malki cinayeti ve Türkbank ihalesi gibi birçok önemli davayı üstlendi. Davaya bakacak savcı olarak da Alaaddin Çakıcı, Sedat Peker ve Erol Evcil operasyonlarını soruşturan Selim Berna Altay atandı. Başsavcı Engin, Susurluk davasını soruşturduğu sırada zamanın İzmit Jandarma Komutanı emekli Tuğgeneral Veli Küçük’ün, Abdullah Çatlı ile olan telefon görüşmelerini de tesbit etmişti. Küçük, Meclis Susurluk Komisyonu’na ifade vermeyi de reddetmişti. Veli Küçük’ün adını ilk kez Susurluk davasında ortaya çıkaran ancak o dönem asker olduğu ve izin alınması gerektiği için Küçük’ün ifadesine başvuramayan Başsavcısı Engin’in, Dink’i ölümünden önce tehdit ettiği ileri sürülen ve şu anda sivil olan Veli Küçük’ün ifadesini alıp almayacağı merak konusu oldu."

asker rötuşlu, apoleti ve kara parası bol ülkemiz için bir sınav daha.

dink'in ardından -2-

insanı kahreden şeylerden biri, dink'in öldürülmesinin ardından gelen ikiyüzlülük dalgası. perihan mağden, dünkü birgün'de bunu öyle iyi özetlemişti ki:

"Derin Efendiler Bu Korku Tiyatrosu'nu sahnelerken 301 Çiçek memnundu, mesuttu. Hiçbirimiz içeri "tıkılmış mıydık?". Yooo, aksine süründürülüp, süründürülüp beraat etmiştik. Bi tek Hrank Dink. Bi tek Hrant Dink 6 ay mahkûmiyeti yemişti. Bi tek Hrant Dink, pardon da Ermeni'ydi."

"İki Büyük Gazete'nin genel yayın yönetmenleri cinayetten sonra yastaydılar. Hem koyu mu koyu bir yastaydılar (...), hem de akıl fikir doluydular. Yas ve fikirleme med-cezirleriyle huzurlarımızdaydılar!

Her zamanki gibi akılcık fikircikleri mini minnacık kaplarına sığamıyordu. O canlı yayın senin, bu benim bağlanıp demeç (ve tabii ne/ne/ne akıllar!) vermekle meşguldüler. Büyük Gazetenin İzmirli yönetmeni Özkök, bu suikaste gitmemize neden olan "iklim"i suçluyordu. Oysa bu memlekette iklim yaratan/yaratık-landırabilen birisi varsa, söz konusuysa, birine "ikli-matör" ismini takmamız gerekiyorsa, o kişi Özkök'tür bana kalırsa. Son bir yılda, iki yılda Hürriyet Gazete-si'nin, Sabah Gazetesi'nin manşetlerini tarayıverin bir. Linç Kalabalıklarına, Linç Psikolojisine, Tatlı Su Milliyetçiliğine, Ermeni Düşmanlığına, Irkçı Vibrasyonlara, kimmm neden olmuş, manşetleriyle, yazılarıyla? Orhan Pamuk'la ilgili "milli histeri" yaratıklan-dırmasını Hürriyet Gazetesi mi yapmış, babam mı?

Sen hemm "Mevsim Anormalliklerini"! belirleyeceksin habire yayınlarınla, manşetlerinle; sonra da müsebbibi olduğun iklimin masum bir kurbanı edasıyla çıkıp timsah gözyaşlarını saçmaktan imtina etmeyeceksin. Helal olsun!"

özellikle hürriyet adlı, isminin karşısında duran her şeyle müsemma gazete, bu ortamına yaratılmasında bir veli küçük'ten daha etkili ve daha güçlü. hani 'derin devlet' adını koyduğumuz, bilmem kaç kişinin oluşturduğu bir çekirdek örgüt tahayyyülümüz var ya, işte, şayet o 'derin devlet' bir örgüt değil de bir halet-i ruhiyyenin cisimleşmesiyse, hürriyet de bu ruh halinin beslenmesinin en önemli aktörü.

bunlar unutulacak. oray eğin'in yazdığı acı gerçek: bu ülke için değmez. birinin bunu yazması gerekiyordu. bu ülkenin yurttaş olamamış, tek derdi 12 eylül'den sonra inşa edilen rant sistemi içinde yukarılara tırmanmak olan kalabalıkları için değmez.

dink'in ardından -1-

ölümü anlamlandırmaya başladığım yaştan beri, çok şükür, yakınlarımdan kimsenin ardından gözyaşı dökmek zorunda kalmadım. hatta o kadar şanslıyım ki bu konuda, yaşamanın bazen ip cambazlığına dönüştüğü bu ülkede, içime oturan son kaybım, 1991 yılında oldu.

bu yüzden bir dostum ölünce nasıl bir tavır takınacağımı bilmiyorum. bugüne kadar kötü bir şey olduğunda göğüslemekten korktum. arkadaşlarımın anneleri-babaları öldüğünde bile elim telefona gidip arayamadım. nedenini bilmiyorum, o anda söylenecek şeyleri söylemek istemediğim içindir muhtemelen.

hrant dink'in öldürülmesinde farklı bir şey oldu. ilk üç gün, ne olup bittiği anlamadım. gazeteleri şaşkınlığın getirdiği bir soğuklukla takip ettim. ama dün, cenaze görüntülerini görünce, sevdiğim birinin ölümünün nasıl bir şey olduğunu ilk kez bu kadar acıtıcı biçimde anladım. üç gündür bir damla damlamayan gözyaşı, şu son iki gündür sel olup akıyor.

ancak yalnızca hrant dink'in ölümüne akmıyor o gözyaşları. bu ülkeye solcu olarak 'düşmenin' bahtsızlığına, 'uygun koşullarda' 60 milyonun yarısının böyle bir cinayeti pekala onaylayabilecek olmasına, bu ülkede olup bitenlerin cezasız kalmasına akıyor.

en güzel örneği, veli küçük. kocaeli'de mafya babalarıyla içli dışlı olan, telefon kayıtları ortalığa dökülen, buna rağmen silahlı kuvvetler tarafından -tahmin edilebilecek nedenlerle- bir türlü soruşturulmayan, emekli olduktan sonra sedat peker tayfasıyla takılan, bu arada kendi özel güvenlik şirketini kuran, danıştay cinayetinin failiyle aynı karede fotoğraf veren, dink'in duruşmasına katılan, ardından dink'in kardeşinin ifadesine göre hrant dink'i tehdit eden veli küçük. emekli tuğgeneral veli küçük. silahlı kuvvetler'in şerefli bir neferi. derin devlet denilen şeyin cisimleşmiş hali.

veli küçük'ün tüm çalımıyla bu topraklarda caka satabilmesi, adalet hissi bakımından osmanlı devleti'nin son günlerinden bile daha geride olduğumuzu gösteriyor. en azından ermeniler'in vahşice katledilmesine neden olanlar, o dönemin daha hassas koşullarında bile yargılanıp cezalandırılmışlardı. şimdinin katilleri ise bırakın yargılanmayı, taltif ediliyorlar.

bugünün radikal'inde taner akçam'ın dediği üzre, "Hrant, 'Türkiye tarihiyle yüzleşmek zorundadır', dediği için vuruldu. 2007'de Hrant'a kurşun sıkan, sıktıran eller, 1915'te de Hrantlara kurşun sıkan, Ermenileri çölde boğan el aynı ellerdi. Hrant'a kurşun sıkanlar bize bir mesaj yolluyorlar. Diyorlar ki, "Evet! 1915'te yaptık 2007'de de gerekirse gene yaparız." Hrant'ı vuranlar, onu Türklük adına vurduklarını düşünüyor. Tıpkı 1915'te Hrant'ları vuranların söylediği, yaptığı gibi... "

umut denen şey de, insan bedeni gibi, milyonlarca hücrenin birbirine neredeyse mucizevi bir bağla bağlanmasından oluşuyor. ama bu ülke öyle bir ülke ki, bu umudun dört bir yanına kanserler, virüsler hemen yerleşiveriyor. o umudun ölüşünü çaresizce gözlemliyorsunuz.