Cuma, Mayıs 16, 2008

siyasal islam ve faşizm

nuh gönültaş, fethullahçılar'ın amiral gemisi zaman'ın mühim yazarlığından, görülen lüzum üzerine, fethullahçılar'ın daha liberal, bol yabancı oyunculu bugün gazetesine geçmişti. siyasi liberal yazılarına güzel güzel devam ederken, islamcı damarına basıldığında pavlov reflekslerinin nasıl çalıştığını dünkü yazısından okuyabilirsiniz.

iktidarın islamcılar'ı nasıl terbiyesiz, nasıl pervasız kıldığının örneği, bir de siyasal islam ile faşizm arasındaki çizginin inceliğinin kanıtı olarak tarihe düşülsün.

hamiş: sonra bir de şu yazıyı buldum. bakın aynı gün hangi gazetede çıkmış.

Pazartesi, Mayıs 05, 2008

her gün hakaret

dört yıl önce, 6 mayıs'ta, katil asker mustafa muğlalı'nın adı, van'ın özalp ilçesindeki kışlaya verilince, bunu yapabilmek için kürtler'den ne kadar nefret edilebileceğini düşünmüştüm. düşünsenize, özalp ilçesi tam da muğlalı katliamı'nın gerçekleştiği yer; orada yaşayan insanlar, 65 yıl önce askerler tarafından sorgusuz sualsiz kurşuna dizilen insanların akrabaları. bir sabah kalkıyorsunuz ve babanızın, dedenizin katilinin adını karşıdaki kışlanın girişinde görüyorsunuz.


muğlalı katliamı, aynı zamanda, türkiye'de yargısız infaz geleneğinin ne denli kurumsal olduğunu, ülkenin kolluk güçlerinin 'yargısızlığı' kafalarında ne denli normalleştirdiklerini gösteren bir olgu. ayrıca, türk ordusu'nun bir kurumsal belleğinin olduğunu ve bu belleğin kin tuttuğunun da göstergesi. altmış yıl bekliyorsunuz, bir iç savaşın sürmekte olduğu, "bölge insanlarını kazanmaktan" söz edilen bir zamanda, o insanlara her gün hakaret etmeyi tercih ediyorsunuz. hoş, aynı ordunun yüzbaşısı zamanında köylülere bok yedirmişti, muğlalı da onun simgesel muadili olsa gerek.

tüm bunlardan bugünkü radikal gazetesinin manşeti dolayısıyla söz ediyorum. ahlaki duruşu falan es geçtim, hukuksal olarak bile cezası kesinleşmiş birinin adının bir kışlaya verilmesi, düpedüz suçu ve suçluyu övmek. milli savunma bakanlığı'nın savunması, bu övgünün üstüne tüy dikmiş: "işlem hukuka uygundur. merhum muğlalı, işlediği suçtan dolayı cezasını çekmiş ve olayın üzerinden 60 yıldan fazla bir zaman geçmiştir. merhumun cezasının veya kısıtlamalarının süresiz devam edeceğinin iddia edilmesi hiçbir hukuki ve demokratik değerle bağdaştırılamaz"

aynı mantıkla yüz yıl sonra almanya'da adolf hitler bulvarı da yapılabilir. adamcağız intihar etti, daha ne istiyoruz, değil mi! hukuki ve demokratik hiçbir değerle asıl bağdaştırılamayacak olan, bu katilin adının bir kışlaya verilmiş olması.

ancak zaten asıl amaç, kürtler'e bir 'mesaj' vermek olunca, hukuk ve demokrasi çöpe atılıveriliyor. ondan sonra da kürtler'i dağdan indirecek olan 'ekonomik paketlerden', 'etkin pişmanlıktan' falan söz ediyoruz. bir toplumun şiirlere konu olmuş kolektif acısına saygı duymayı öğrenemedikten sonra, memleketin tüm bütçesini oraya akıtsanız da bir şey değişmez.

Perşembe, Mayıs 01, 2008

1 mayıs sıkıntısı ve akp'nin kapatılması

önce zamanında muhalefetin özgürleştirici diline yaslanan islamcılar'ın iktidarın yıvış yıvış diline nasıl savrulduğuna, fethullahçı camianın ertuğrul özkök'ünün bugünkü yazısında tanık olalım.

sonra da durup akp'nin bu ülkede özgürlük ve demokrasi adına, öznel iradesini ortaya koyarak ne yaptığını anımsamaya çalışalım. örneğin kürt sorununu çözmek için hangi cesur adımı attılar? ordu'nun mali hesap verebilirliğini sağlamak, siyasete müdahalesini engellemek için hangi parmaklarını kımıldattılar? hrant dink cinayetinin, malatya'nın, trabzon'un arkasındaki gerçek güçlere ulaşmak için ne yaptılar? şemdinli olayları sonrası büyükanıt hakkında soruşturma isteyen savcı linç edilirken akp'liler ne yapıyordu?

şu işin adını doğru düzgün koyalım. akp, türkiye sermayesinin küreselleşme sürecinin müteahhit partisi. bu sürecin gerektirdiği tüm demokratikleşme açılımları bugüne kadar dış dinamikler ile sürdürüldü. bü süreç için gerek koşul olmayan hiçbir açılım ise başat iç siyasi aktör olan akp tarafından başlatılmadı.

söylem düzeyinde ise, akp'lilerin 1 mayıs sayesinde erdoğan'dan mehmet ali şahin'e saçtıkları incilerin nasıl bir yönetim zihniyetine denk düştüğünü tartışmaya gerek yok. 'kimse devlete meydan okumasın' diyen bir adalet bakanı mı demokratikleşme sürecinin öznesi olacak? sözcüsünün gömleğine hrant dink'in kanı bulaşmış bir hükümet mi türkiye'yi demokratikleştirecek?

kapatılma davası sonrasında akp'ye demokratikleşme sürecinin öznesi payesini biçen 'makbul aptallar' en azından bugünden sonra oturup bir kez daha düşünür umarım. söylediğim gibi, ben bu it dalaşında kendimi taraf tutmak zorunda hissetmiyorum. ille de taraf tutma niyeti olanlara bir gaz maskesi öneririm. hem istanbul'da daha rahat soluk alırlar, hem de görüş açılarında büyük bir değişiklik olmaz.