Perşembe, Ağustos 28, 2008

faydalı aptallar ve liberal salyalar -I-

liberal demokratlar, ergenekon soruşturmasında sosyalist soldan bekledikleri desteği göremeyince çok bozuldular. öyle ki, bu bozuntu hali, çirkin saldırılara kadar vardı.

aslında liberal demokratlar ile sosyalistler arasındaki kırılma, melih pekdemir'in şubat ayında birgün'de yazdığı "özgürlükçüyüz ama salak değiliz" yazısı ile başlamıştı. pekdemir, yazısında islamcılar'ın samimiyetini sorguluyor, "özgürlüğün, ancak bütüncül ve izafi ve eşitliğe tabi olarak kullanıma açık olduğu ölçüde çoğulcu olabileceğini" söylüyor, samimiyetin ancak böyle bir yaklaşımla, örneğin diyanet işleri başkanlığı'nın kaldırılmasının ve aleviler'e ibadet özgürlüğü tanınmasının da aynı 'paket' içerisinde sunulmasıyla onanabileceğini söylüyordu. pekdemir'in yazısındaki 'laik' tonlar bir yana, bu argümanların haklılık payını yadsımak kolay değil.

ancak 'salak' sözcüğü liberallere koymuş olmalı. öyle ya, akp'nin otoriter özünü görüp de, öne sürdüğü özgürlükçü yaklaşımlara, herhangi bir sınıfsal okuma, bırakın sınıfsalı, herhangi bir nedensel yaklaşım getirmeden, liberal ahlaki ilkeler doğrultusunda koşulsuz evet demek, "kalanına sonra bakarız" yaklaşımının içinde bir salaklık içerip içermediği, en katıksız liberalin bile kendine sormaktan imtina edemeyeceği bir soru olsa gerek. -bunu sormayanların gerçekten salak olduğuna ise benim nezdimde şüphe yok-

liberaller, 'salak' yaftasının öcünü almak için, ergenekon soruşturmasının birgün gazetesinin "yiyin birbirinizi" manşetiyle çıkmasını beklediler. doğrusu, soruşturmadaki bütün nüansları bir çırpıda yok eden bu manşet, hayli aculdu; ancak bu süreçte akp'nin soruşturmayı 'laiklere' karşı bir koza dönüştürmesinin yalnızca soruşturulan laikler ve onların destekçi kitleleri tarafından duyulan bir endişe olmadığını göstermesi açısından da önemliydi.

bu manşet, taraf gazetesi çevresinde kümelenen liberallere istedikleri kozu verdi. bundan sonra polemikler, aynı acullukta suçlamalar gırla gitti. tüm bu polemikler ise taraf gazetesinden cemil ertem'in aktardığı bir olay ile bambaşka bir boyuta ulaştı. ertem'e göre, birgün gazetesinin yönetim kurulundaki birileri, hrant dink için "atın bu ermeni'yi" demişlerdi. sözkonusu olan 'demokratlığın' sosyalistlere karşı savunusu olunca terbiye sınırlarını aşmakta beis görmeyen etyen mahçupyan, önüne arkasına bakmadan, ertem'in bu alıntısına balıklama atladı. "sahte dostlar" başlıklı yazının içeriğinde iddialı belirlemeler var, örneğin türkiye solunun bırakın milliyetçilik, ırkçılıkla hesaplaşmasının henüz bitmediği gibi belirlemeler. bence yerinde bir belirleme, ancak mahçupyan her zaman yaptığını yapıp tüm solu bir potaya koyuyor. bunu da bilmediğinden değil, oynanan polemik oyununda bir kart fazladan almak için yapıyor. malum, böyle yaparsanız, muhatabınızı açıklama yapmaya, savunma konumuna geçmeye zorlarsınız. mahçupyan, bu pis oyunu oynuyor, iyi de oynuyor. üstelik bunu yaparken asıl terbiyesizliği, başlıktaki tahakkümcü dil. kim kimin sahte dostu? mahçupyan, yazıdan anlaşıldığı üzre, ermeniler / gayrımüslim azınlıklar ile sol arasındaki ilişkiden söz ediyor. ama mahçupyan'a bu azınlıkları temsil hakkını kim ne zaman verdi? agos'un yayın yönetmeni olmanın kendisine böyle bir temsiliyet verdiğini düşünüyor olmalı -zaten bu hissi taşıdığını nişanyan vakasındaki yazılarında kullandığı dilde de görmüştük-. bu temsiliyet yanılsamasına pervasızca yaslanan birinin 'iktidar' üzerine ahkam kesmesinin ironisini bir yana bırakalım. ikinci olasılık ise, türkiye solu ile türkiye liberalleri arasındaki dostluk olabilir ki, böyle bir dostluğun ontolojik, hatta epistemolojik olarak koşulsuz / içkin olup olmadığını tartışalım öyleyse. ergenekon soruşturmasına sınıfsal bir perspektiften bakmayı zul gören 'demokrat'lar ile ben dost olmak zorunda mıyım? bu ülkedeki aşırı otoriter / militarist yönetimlerin yarattığı ittifaklar olabilir, ama müttefik demek, dost demek değil, o yüzden mahçupyan hayal kırıklığı yaşıyorsa, kendi tanımlamalarını gözden geçirsin.

birgün gazetesi, mahçupyan'a bu sataşmaya karşı hakettiği dilden bir yanıt vermekte gecikmedi. dink ile kızılkaya'nın gazete yazarlıklarına son vermek isteyen birileri vardı, ama bunun nedeni, türkiye solunda sıkça görülen bir kalınlık olan sınıfsal analiz fetişi idi: kendileri sınıfsal perspektiften yazmdığı içni bu gazetede yerleri olmamalıydı. neyse ki bu öneri reddedilmiş. şimdi, bu kalınlığı eleştirmek elzem, ama buradan ırkçılık çıkarmak için ya temel analitik hasletlerden yoksun olmak gerek, ya da belden aşağı vurmak için uygun bir fırsatın ele geçtiğini düşünmek. iyisi mi mahçupyan, üçüncü bir olasılık biliyorsa bizi aydınlatsın.

Hiç yorum yok: