Perşembe, Temmuz 13, 2006

elveda istanbul

uzun zaman oldu bu blog'a bir şey yazmayalı. bir nedeni zamanın -ve tabii ki istanbul adlı mekanın- acımasızca üzerimde tepinmesi, bir diğeri kendine meşgale yaratmakta eşi benzeri olmayan kendim, ama en önemlisi bu ülkede olup bitenler karşısında ağzı açık kalma durumu idi. benim şaşılası durumlar için üç aşamalı bir kuramım var:

1. nutuk tutulması: açıklamaya gerek yok herhalde. olup bitenler karşısında diyecek söz bulamamak. ee-ee-ee diye kekeleyerek kalakalmak.

2. sıtık sıyrılması: olup bitenlerden sıkılmak, hem de çok sıkılmak, bir yerlere gitmek arzusuyla yanıp tutuşup bunu topluma, şu 'makul çoğunluk' denilen, 'akrep gibi' mahlukata sırt dönmek ve çekip gitmek arzusunun depreşmesi;

3. basiret bağlanması: gidebilecek enerjiyi dahi bulamakak. sıcaktır, bitmesi gereken işler vardır. sevgili vardır. evlenilmiştir; artık çoluk çocuğa karışılmıştır. bir bitki gibi kök salınmıştır -bitkisel hayat-. yapılabilecek bir şey yoktur; artık buradayızdır. yenimiz de yerimiz de daralmıştır; oynayacak alan hiç yoktur, yaşlanmışızdır, yaşamımız da daralmıştır artık.
---
ikinci aşamanın başlarında yakaladım kendimi. ülkenin hallerine nutkum tutuldu, şehirden sıtkım sıyrıldı; şimdi tek yapabileceğim, en azından şehirden ayrılıp, ülkenin sorunlarına dışarıdan bakabileceğim bir iş yapmak. ankara'ya beş yıllık ayrılıktan sonra bu yüzden dönüyorum. 2001'in aralık ayında, biraz özel nedenler, biraz ekonomik kriz yüzünden taşındığım istanbul'a: I've had enough of you. hem iyi hem kötü anlamda.

bir gün istanbul hakkındaki acı yorumlarımı da yazarım. ama şimdilik söyleyeceğim şu: artık kendime ayıracağım zamanım olacak. tabii bu blog'a da. geçtiğimiz yıllar içinde biriken, okuyamadığım birçok kitap var; ankara'daki ilk hedefim, onları su içer gibi bitirmek.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

hoşgel kardeşim D100 (eski adıyla E5)'ün anlamlı tarafına geri...

l'o'ker