Çarşamba, Ocak 24, 2007

dink'in ardından -1-

ölümü anlamlandırmaya başladığım yaştan beri, çok şükür, yakınlarımdan kimsenin ardından gözyaşı dökmek zorunda kalmadım. hatta o kadar şanslıyım ki bu konuda, yaşamanın bazen ip cambazlığına dönüştüğü bu ülkede, içime oturan son kaybım, 1991 yılında oldu.

bu yüzden bir dostum ölünce nasıl bir tavır takınacağımı bilmiyorum. bugüne kadar kötü bir şey olduğunda göğüslemekten korktum. arkadaşlarımın anneleri-babaları öldüğünde bile elim telefona gidip arayamadım. nedenini bilmiyorum, o anda söylenecek şeyleri söylemek istemediğim içindir muhtemelen.

hrant dink'in öldürülmesinde farklı bir şey oldu. ilk üç gün, ne olup bittiği anlamadım. gazeteleri şaşkınlığın getirdiği bir soğuklukla takip ettim. ama dün, cenaze görüntülerini görünce, sevdiğim birinin ölümünün nasıl bir şey olduğunu ilk kez bu kadar acıtıcı biçimde anladım. üç gündür bir damla damlamayan gözyaşı, şu son iki gündür sel olup akıyor.

ancak yalnızca hrant dink'in ölümüne akmıyor o gözyaşları. bu ülkeye solcu olarak 'düşmenin' bahtsızlığına, 'uygun koşullarda' 60 milyonun yarısının böyle bir cinayeti pekala onaylayabilecek olmasına, bu ülkede olup bitenlerin cezasız kalmasına akıyor.

en güzel örneği, veli küçük. kocaeli'de mafya babalarıyla içli dışlı olan, telefon kayıtları ortalığa dökülen, buna rağmen silahlı kuvvetler tarafından -tahmin edilebilecek nedenlerle- bir türlü soruşturulmayan, emekli olduktan sonra sedat peker tayfasıyla takılan, bu arada kendi özel güvenlik şirketini kuran, danıştay cinayetinin failiyle aynı karede fotoğraf veren, dink'in duruşmasına katılan, ardından dink'in kardeşinin ifadesine göre hrant dink'i tehdit eden veli küçük. emekli tuğgeneral veli küçük. silahlı kuvvetler'in şerefli bir neferi. derin devlet denilen şeyin cisimleşmiş hali.

veli küçük'ün tüm çalımıyla bu topraklarda caka satabilmesi, adalet hissi bakımından osmanlı devleti'nin son günlerinden bile daha geride olduğumuzu gösteriyor. en azından ermeniler'in vahşice katledilmesine neden olanlar, o dönemin daha hassas koşullarında bile yargılanıp cezalandırılmışlardı. şimdinin katilleri ise bırakın yargılanmayı, taltif ediliyorlar.

bugünün radikal'inde taner akçam'ın dediği üzre, "Hrant, 'Türkiye tarihiyle yüzleşmek zorundadır', dediği için vuruldu. 2007'de Hrant'a kurşun sıkan, sıktıran eller, 1915'te de Hrantlara kurşun sıkan, Ermenileri çölde boğan el aynı ellerdi. Hrant'a kurşun sıkanlar bize bir mesaj yolluyorlar. Diyorlar ki, "Evet! 1915'te yaptık 2007'de de gerekirse gene yaparız." Hrant'ı vuranlar, onu Türklük adına vurduklarını düşünüyor. Tıpkı 1915'te Hrant'ları vuranların söylediği, yaptığı gibi... "

umut denen şey de, insan bedeni gibi, milyonlarca hücrenin birbirine neredeyse mucizevi bir bağla bağlanmasından oluşuyor. ama bu ülke öyle bir ülke ki, bu umudun dört bir yanına kanserler, virüsler hemen yerleşiveriyor. o umudun ölüşünü çaresizce gözlemliyorsunuz.

Hiç yorum yok: