Perşembe, Ağustos 28, 2008

faydalı aptallar ve liberal salyalar -II-

ilk bölümde, liberal demokratların sosyalist solun bir kısmı ile 'düzeyli muhabbetine' değindim. dileğim, mahçupyan'ın saruhan uluç'un yazısının sonunda değindiği kefe dengesizliğinin farkına varması, ama mahçupyan'ın saldırgan kişiliğini düşününce pek de umutlu olamıyorum.

neyse ki mahçupyan bugünlerde kendisini gazetesinde pek de yalnız hissetmiyor olsa gerek. aynı yöntem ve perspektif yoksunluğundan muzdarip isimler, bir süredir inciler döktürüp duruyorlar. örneğin birgün solculuğuna 'mesafesini' saklamayan genç sivil yazarlarımızdan yıldıray oğur, akp'nin demokratlık ile ilişkisini kemalettin tuğcu leksikonuna yaslanarak açıklıyor. oğur'a göre, akp'nin demokratlığı, ülkedeki demokratlık çıtasının düşüklüğü ile ilgili bir durum. akp'nin kitle partisi olması, kendisini herhangi bir sınıfsal analizden muaf kılıyor olmalı ki, sözcüğün esamesi bile okunmuyor. varsa yoksa zoraki de olsa iyi demokratlar ve kötü otoriterler. öyle olunca da, kullanılan metaforlar şu kadar çiğleşebiliyor: "sokaklara düşmüş, kimsenin sahip çıkmadığı, cami önüne bırakılmış demokratlığı AKP kucağında buldu, sahip çıktı, kalacak yer, yemek ve üst baş verdi."

benim anlamadığım, hadi marksist düşünürlerin sek demokrasiye mesafesinden, mesafeyi azaltmak isteyenlerin sınıf soslu çabalarından dolayı solculuk ile bir dertleri var; ama bu adamlar bir habermas, bir foucault da mı okumaz? demokratlıktan söz eden, dünyadaki siyasi gelişmeleri tarihsel bir görüngü çerçevesinde yorumlama iddiasında olan herhangi biri, nasıl olur da kendinden menkul bir demokratlığın belki bir rawls dünyasının naifliği dışında hiçbir yerde mevcut olmadığını göremeyecek kadar kör olabilir?

bu körlüğün bir yetisizlik değil, bir tercih olduğunu görmek için, şu yazıyı okumanızı öneririm. şubat'tan beri süregelen tartışmalarda ertem'in ortaya attığı 'ırkçılık' suçlaması ile ahlaki üstünlüğün kendisine geçtiğini düşünen liberaller, gemi azıya aldı. liberal geleneğin sol geçmişiyle hesaplaşması gerektiğini düşünen genç sivillerden rasim ozan kütahyalı, bunun için evrensel sola giydirmeye ihtiyaç olduğunu keşfetmiş olmalı: "Dahası, gelin kimse kendini kandırmasın, bu dandik etnik Türk sol örneğini bir yana bırakalım; özgürlükçü ve demokrat bir duruş, Batılı sol geleneğin dahi entelektüel köklerine, solun entelektüel tarihinin anadamarlarına yabancıdır."

kütahyalı, 21. yüzyılın görece dünyasının en güzel ürünlerinden biri. bir önceki yüzyılın güzelliği, felsefe alanında cesaret ile zevzekliğin arasındaki çizginin kalın olmasıydı. liberallerle demokratlığın kurgusallık ölçüsünü, demokrasinin kendi içinde bir amaç olmasının sakıncalarını, özgürlüğün eşitlik gibi bir 'stabilizör' ile yanyana gelmediğinde ne kadar efektif ve mutlak olabileceğini daha entelektüel bir düzeyde tartışmayı isterdim; ama bu ülkenin düşünsel geleneğinden gelen solcuları ne kadar 'kalın' ise, doğum sancılarını yeni yeni yaşayan liberalleri de o kadar kalın. tıpkı solcuların 1960'larda yaptığı gibi, kendi varoluşlarını ancak başkalarına söverek anlamlandırabiliyorlar. büyümelerini dilemekten başka bir şey gelmiyor elimizden.

1 yorum:

gaykedi dedi ki...

mahçupyan'ı hiçbir zaman hrant kadar samimi bulmamışımdır, bunda düne kadar "zaman" gibi bir gazetede yazmasının etkiside var sanırım, "şurada" birkaç sene önce bahsetmiştim zaman gazetesinin iki yüzlü, işine geleni görmeyen özgürlük anlayışından.