ana akım gazetelerin işi bugünlerde hayli zor. bir yandan artan milliyetçiliğe aslansın kaplansın muamelesi çekip, akp'yi kuzey ırak'a operasyon olasılığı ile hizaya getirmeye çalışacaklar; bir yandan da bu olasılık kuvveden fiile dökülmeye biraz yaklaşmayadursun, milliyetçiliklerinden ödün vermeden kahramanca geri çekilecek, operasyonun neden verimsiz ve anlamsız olduğunu anlatan liberal yazarlarını öne çıkaracaklar.
ip üzerindeki bu kamuoyu manipülasyonu oyununa baktıkça hem yüce yurttaşlarımın oltaya koşturan balığın zekasından daha fazlasına layık olduğunu düşünmekten vazgeçiyorum, hem de bu gazetelerin genel yayın yönetmenlerine ve çevresindeki ekibe 65 milyonu parmaklarının ucunda çevirme becerilerinden ötürü tiksintiyle karışık bir hayranlık duyuyorum. bu türlü bir kötülüğü benim aklım almıyor: acaba her sabah birbirlerine telefon edip "ertuğrul'cuğum, yarın biz biraz daha milliyetçi bir gazete çıkaracağız, siz bir günlüğüne iyi polisi oynar mısınız?" gibi laflar eyliyorlar mıdır?
ancak haberlerin çoğunda toplumu salak yerine koymanın en güzide örneklerinden birini görmek mümkün. sabah muhabiri metehan demir'in -kendisi asker artığı gazetecidir- abd türkiye büyükelçisi ross wilson'a verilen 'sert' notayı konu ettiği "son uyarıyı alan wilson şok oldu" başlıklı haberi, iyi bir örnek. sözkonusu notada, hükümet -ve kuzey ırak'a operasyon konusunda arkadan iten tsk-, yeni bir şey söylememişler. hatta, böyle bir nota, -ki malulen gazeteci demir belirtmediğine göre, bu bir nota bile değil; yani uluslararası ilişkilerde ciddiyeti tayyip'in herhangi bir gazeteye verdiği demeç kadar ancak olabilir- türkiye'yi yönetenlerin vuruşarak çekilme stratejisinin ya da abd ile çevir kazı yanmasın danışıklı dövüşünün bir parçası bile olabilir.
ama malulen gazeteci, bu tür derin çözümlemelere girmek yerine, yazdığı gazetenin ve kendi gazetecilik geçmişinin meşrebi uyarınca, düzeyli bir 'geçirdik' muhabbetini tercih ediyor. yazıya göre, mektubu alan wilson'un yüz hatları değişmiş! bizim malulen gazeteci o ana bizzat tanık olmadığına göre, ya meşrebi bu 'geçirdik' düzeyine yakın olan bir türk diplomat dostu olmalı, ya da 'sıkıyor' olmalı. ikisi de şaşırtıcı değil; ama zaten mevzu bu değil. mevzu, bir halkın özgürlüğünün kılcal damarlarına bastıktan sonra adına milliyetçilik denen oksijen maskesine nasıl mahkum edilerek ömür boyunca 'high' kalmaya, kendini milliyetçilik aracılığıyla 'iyi' hissetmeye zorlanması. oksijen tüpü bittiğinde toplum, yükselen işsizliği, toplumsal adaletsizliği, uluslar aşırı şirketlere peşkeş çekilen bir ülkeyi hisseder gibi oluyor. tam o sırada, malulen gazeteci gibi toplum hemşireleri, ellerinde yeni oksijen tüpleriyle kapıdan içeri seğirtiyorlar. yeni tüpler takılıyor, sürekli koma hali devam ediyor.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder