Cuma, Ekim 27, 2006

kylie minogue'un kostümleri ve sanat


kylie minogue'u oldum olası güzel bulurum. işin ilginci, niye güzel bulduğumu da bilmem. ilk bakışta, belirli bir estetik çıtayı aşmış herkese sıradan, hatta kısmen zavallı gelebilecek bir hali vardır. kısa boyu ile soyunduğu seks sembollüğü, sanki beyhude bir çaba gibidir. uzaklardan bir yerden uzun boylu arka sayfa güzellerinin arasına tırmanmaya çalışır gibidir. işin daha da ilginci, ona bakınca, inşa edilmiş bir güzellik görmemek olası değildir.

basit bir açıklaması, erkeğin içindeki avama hitap ediyor olma olasılığıdır. daha karmaşık bir açıklama ise, erkeğin aradığı 'sağlam' kadına benziyor oluşu olabilir. avustralyalı oluşun etkisi midir, bilinmez; minogue'un kırılmaz bir hali vardır. düşse ağlamaz, kalkıp gülerek devam edebilir -gibi gözükür. yaşadığı göğüs kanserinin bende uyandırdığı saygı da olabilir.

minogue'un sahnede giydiği giysiler, fotoğraflar, sesler ve videolardan oluşan bir 'retrospektif' sergi, londra'daki victoria and albert müzesi'nde şubat ayında açılıp haziran'a kadar açık kalacakmış. müze, moda sergilerine evsahipliği de yapan bir yer olsa da, guardian'da bugün rastladığım yazı, serginin sanatsal içeriği hakkında düşündürdü beni. yazar, sanatın 'kitlelere inmek için uyguladığı taktikler'den söz etse de, aslında böyle bir sergi, başka bir şeye karşılık düşüyor.

aynı yazıda sözü edilen, tracey emin'in "yatağım" adlı yapıtı, 1999'da ortaya atıldığında ingiltere'de bir hezeyan dalgası yaratmayı başarmıştı. kamusal/özel alanı kadınlık ve sanatçılık kimlikleri üzerinden tartışmaya açan bu iş, sonuçta manzoni'nin 1961'de kavramsal sanat adına 'sıçtığı' işin çok da karmaşık olmayan bir çeşitlemesi.

manzoni'nin yaptığı, içine sıçtığı onlarca kavanozu paketleyip üzerine ingilizce ve italyanca "yüzde yüz hakiki sanatçı boku" yazıp onları sergilemekti. emin'in sergisindeki prezervatifler ve doğum kontrol hapları, dışkıdan daha zayıf bir gerçekliğe, hatta aslında bir olmayana, oldurulmayana denk düşüyor. ancak emin'in işinin, manzoni'ye referans verilmeden yargılanması haksızlık, hatta belki de ahlaksızlık. bu yüzden kavramsal olarak zayıf kalmaya mahkum, emin'in işi.

oysa minogue'un bir 21ç yüzyıl 'celebrity'si olarak yaşamının açılması, kavramsallaştırmaya daha açık, daha çok bakir kavramsal alan taşıyor kendi içinde.

şimdi, bunların hangisi daha iddialı bir sanat yapıtı? emin'in yatağı mı, minogue'un sahne arkası mı?

Hiç yorum yok: