Salı, Eylül 05, 2006

milliyetçilikten nasıl kurtuldum?

ne okuduğum kitaplar, ne geliştirdiğim dünya görüşü, ne de herkül millas gibi, sohbet ettiğim akıllı, donanımlı insanlar sayesinde. pek de muhtaç olmadığım milliyetçilik zehrinin damarlarımdaki kandaki son mevcudiyet kırıntılarını, türkiye-isviçre maçında, 'bizim çocukların' ulusal maçları okurken yüzlerinde gördüğüm faşizan, yok yok, basbayağı cinai ifade sayesinde kurtuldum. fatih terim ve yanındaki davut dişli adlı, faşistliği herkesçe bilinen karanlık adamın planları sonucu bazıları baştan hazır olan çocuklar, yeşil sahada faşist katillere dönüştürülmüşlerdi. eminim 16 mart 78'de istanbul üniversitesi'ni bombalayanlarda da, çorum ve maraş'ta aleviler'i acımasızca katledenlerde de aynı yüz ve ruh ifadesi vardı, ne eksik, ne fazla. bir anda 'türk olmak' denilen bağdan sıyrıldığımı hissettim. artık bu iğrenç cinayet şebekesi bozuntularını değil, en azından bir futbol takımına daha fazla benzeyen isviçre'yi tutuyordum.

bu ‘tutum’, birkaç dakika içinde santimantal bir hal aldı. maçın başında alpay'ın penaltıya neden olması ile birlikte havaya sıçrayıp bir sevinç çığlığı attım. maçı evde benimle birlikte izleyenler gözlerine inanamadı. önemli bir andı. benim gibi bir futbol delisinin önce ulusal takımdan, sonra da ‘milli hislerden’ kopuşunu sağlayan güç, takımın başındakiler oldu.

bu hafta malta ile deplasmanda oynuyor türkiye. değişen pek bir şey yok. davut dişli milli takım’dan uzaklaşsa da ortalarda gezinmeye devam edip uygun bir anı kolluyor. fatih terim deseniz, o her devrin adamı, yeniden yükselen değer mehmet ağar’ın hempası. takımda adlarına üzüleceğim oyuncular da var; ama başında böylesi güçlerin, böylesi insanların bulunduğu bir takımı ben tutmam. o yüzden, yarın en iyi olasılıkla tarafsız kalacak, belki de malta’yı tutacağım –ne de olsa onlar daha güçsüz takım-. geçmişin rantını yiyen –ayda 110 bin dolar, yuh!- bu teknik direktör gidene kadar da ‘diğer’den yanayım.

Hiç yorum yok: