Cuma, Eylül 01, 2006

linç kültürü: faşizmin özelleştirilmesi

önce sakarya'da başladı geçtiğimiz yıl. sonra buna türkiye'nin diğer illeri eklenmeye başladı birer birer. izmir, bozüyük, kayseri, samsun, artvin, ordu, izmit, erzincan, ısparta, mersin, kırklareli, tokat, konya... türkiye'nin dört bir yanında vatanı diğerlerinden daha çok sevdiğini iddia eden birileri, gelin şuna düpedüz 'faşistler' diyelim, bunu birilerini döverek tescil ettirmeye çalıştılar. sakarya'da tayadlılar oldu bu; erzincan'da tgf üyeleri.

linç kültürü türkiye'ye yeni giren bir kavram değil. ancak türkiye'nin ve dünyanın değişen koşullarıyla ilgili, ağızda hayli acı bir tat bırakan bir ironi söz konusu burada. eskiden linçin koşullarını devlet belirler, linçi bizzat devletin muhtelif aygıtları yönetirdi. maraş’ta, sivas’ta, çorum’da, daha geriye gidersek kanlı pazar’da, tan gazetesinin basılmasında olanlar, türkiye’de devlet aygıtlarının nasıl çalıştığı konusunda bir ipucu veregeldi.

ancak şimdi durumun farklılaştığını görüyoruz. avrupa birliği üyelik sürecinin dayatmalarıyla türkiye, bir demokratikleşme sürecine girdi; ancak bu demokratikleşme sürecinin toplumsal ortamla koşut işlemesi için gereken koşullar yok. gerek kürt ayaklanması, gerek islam’ın gündelik yaşamda giderek artan etkisi, gerek merkez ile çevre arasında giderek artan gerilim, zaten sağda olan toplumu daha da sağa itti. ancak yasal ve siyasal düzenlemeler, liberalleşen bir toplumu gereksinince; bir boşluk doğması kaçınılmazlaştı.

bu boşluğu ise, eskiden bu görevi verilince yapan faşistler, bu kez kendi inisiyatifleri ile doldurdu. bir diğer deyişle, eskinin taşeronları, şimdi ‘adaletin özelleştirilmesi’ hareketiyle birlikte, ihaleyi aldılar. işin kötüsü, yaptıklarıyla toplumun önemli bir kesiminin hislerine tercüman olmaları.

Hiç yorum yok: