Perşembe, Mart 16, 2006

16 mart 78 - nisyan ile malul değil

16 mart 1978'de neler olduğundan ayrıntılı biçimde söz etmek gerekli mi? istanbul üniversitesi'nden çıkıp süleymaniye'deki arkadaşlarıyla buluşacak olan solcu öğrencilerin süleymaniye kapısından çıkmasına izin vermez polis, beyazıt kapısını işaret eder. önünde ellerinde makineli tüfekler ve bombalarla beklyen faşist güruhunun olduğu beyazıt kapısı. beşi orada, ikisi hastanede, yedi öğrenci ölür; 41 öğrenci yaralanır. susurluk çetesi dediğimiz şey, oradadır:

* 7 öğrenciyi katleden, 40'ını yaralayan bombaları hazırlayan kontrgerilla elemanı emekli yüzbaşı ali çeviker'di. kendisi sonra istanbul vali yardımcısı, ardından kayseri vali yardımcısı oldu. hala orada.

* 24 kasım 1997 tarihli duruşmada emekli astsubay oğuz serçinoğlu, katliamda kullanılan TNT kalıplarının ordu tarafından sağlandığını, ayrıca abdullah çatlı ve meral çatlı, oral çelik, haluk kırcı ve yüzbaşı vedat öztürk'ün 1979'da bulunduğu taburun gazinosuna geldiklerini tekrarladı.

* o gün, dönemin toplum polis müdür vekili murat nabioğlu, beyazıt bölgesinde görevli polislere "ortalıkta dolaşmayın" emri verdi. katliamcıların güvenliğini alan ve kaçmalarını sağlayan ise, polis şefi reşat altay'dı. katliamı bizzat gerçekleştirenler ise, MHP'li sivil faşistler ve kontra elemanı bir kaç polisti. ülkü ocakları'ndan zülfikar isot, latif aktı, polisler mustafa doğan ve sıddık sıtkı polat, bombaları atıp kurşun sıkanlardı. kontrgerillanın emrinde katliamı planlayıp uygulattıran, faşist şef abdullah çatlı'ydı.

* katliam sonrasında belgelenen gerçekler devletin gerçek işlevini bir kez daha gözler önüne serdi. bunların ilki, katliamda kullanılan bombanın, 16 şubat 1978’de yakalanan ve kontrgerilla içindeki bir emekli yüzbaşı olan mehmet ali çeviker’in depolarındaki amerikan modeli TNT kalıplarından yapılmış olmasıydı. bu kontrgerilla yüzbaşının MHP’li olduğu ve faşist hareketin kurmaylarıyla ilişki içinde olduğu, ağustos 1978’de ülkücü ali yurtaslan’ın itiraflarıyla ortaya çıkacaktı.

* ikinci olarak, katliam sırasında polis timinin başında olan ve öğrencileri meydan çıkışına yönlendirerek katliama zemin hazırlayan reşat altay'ın, katliamı gerçekleştiren faşistlerin peşinden koşan polislere "dur" emri verdiği anlaşıldı. kendisi daha sonra, bu katliamda üstlendiği rolün ödülünü, önce istanbul terörle mücadele şubesi müdürlüğüne, sonra niğde emniyet müdürlüğüne getirilerek almıştır.

* üçüncü olarak, katliamı gerçekleştirenlerden biri olan, ancak ülküdaşları tarafından konuşmasından korkularak öldürülen zülküf isot’un ablası remziye aykol bir açıklama yaptı. aykol'un, katliamı gerçekleştirenlerin kardeşi ile birlikte latif aktı, sıddık polat ve polis mustafa doğan olduğunu, katliam emrini verenin ise alparslan türkeş olduğunu açıklamasına rağmen türkeş'e herhangi bir dava açılmadı. mustafa doğan da bulunamaması nedeniyle(!) sanık sandalyesine hiç oturmadı. mahkeme doğan’ın bulunması için defalarca emniyet müdürlüğüne yazı yazdığı halde, reşat altay imzalı cevapta doğan'ın mart 1978’de uğradığı disiplin soruşturması nedeniyle istifa ettiği bildirildi. mayıs 1997'de ise mustafa doğan'ın arama emrinin dahi bulunmadığı ortaya çıkacaktı.

* dördüncü olarak da, Pol-Der yetkililerinin katliamı daha önce polise ihbar ettikleri içişleri bakanlığınca da doğrulandığı halde, bu ihbarın gereğinin yapılmadığı ortaya çıktı. ayrıca birçok eylemin yanı sıra bu katliamdan sorumlu olarak aranan istanbul ülkü ocakları derneği yöneticileri mehmet gül (kendisi ANASOL hükümeti döneminde MHP istanbul milletvekilliği yaptı) ve mustafa yerkaya aylarca yakalanmadılar. bulunduklarında ise bir-iki yüzleştirmenin ardından tutuklanmayarak birkaç gün içinde serbest bırakıldılar.

Hatice Özen
Cemil Sönmez
Baki Ekiz
Turan Ören
Abdullah Şimşek
Hamit Akıl
Murat Kurt

bizi, annelerimizi, babalarımızı affedin. sizin öldüğünüz gün ülkenin üzerine çöreklenen kara bulutu o gün bugündür kovamadık tepemizden. o kadar ki, onunla yaşamaya alıştık artık. ufak tefek cülusları kazanım kabul ediyor, başımızı önümüze değip yaşam dolduruyoruz.

ama en azından unutmayanlarımız var. bir gün tüm bu isimler yeniden ortalara saçılacak. belki bazıları rahat, eceliyle ölecek; ama bazılarını geçmişin hayaletleri kovalayacak, bazılarınıysa geleceğin korkusu.

kovalıyor bile. o korku ki, MİT'e ne şaklabanlıklar yaptırıyor:

1997 yılında İstanbul Barosu bünyesinde kurulan "Susurluk Komisyonu"na gelen bazı belgelerden dönemin Ülkü Ocakları Başkanı Lokman Kondakçı ile dönemin İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş arasında katliamın karanlık noktalarını aydınlatacak önemli bir görüşme yapıldığı anlaşıldı. Avukatlar bu belgeleri hemen mahkemeye sundu ve MİT'ten belgenin ve görüşme tutanaklarının tamamının gönderilmesini istedi.

MİT mahkemenin bu isteğine olumsuz yanıt verdi ve İçişleri Bakanlığı'nın muhatap alınmasını istedi. Uzun süren yazışmalardan sonuç alınamaması üzerine avukatlar "MİT'in mahkemeye müdahale ettiği, savunma haklarının kısıtlandığı" gerekçesiyle davadan çekildiler. Ayrıca, büyük bölümü açıklanan, bazı gazetelerde de yayınlanan belgeler nedeniyle Avukat Cem Alptekin "gizli belgeleri açıkladığı" iddiasıyla İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandı ve beraat etti.

Avukatlardan Hilmi Hanta, "16 Mart'ın çözülmesi demek, 12 Eylül'ün çözülmesi demek. Onun için yıllardır MİT istenilen belgeyi göndermiyor, aradan 25 yıl geçtiği halde deliller karartılıyor, toplanması engelleniyor" dedi.

(Türkiye İnsan Hakları Vakfı Şubat 2004 İnsan Hakları Raporu'ndan)

bizim başımızın dikileceği gün ise er geç gelecek. çünkü günahların en büyüğünde değiliz henüz, unutmadık.

3 yorum:

Adsız dedi ki...

aslında özel bir takvim yapsak... hem güzel hem boktan olayların hiç unutulmadığı... metis'in dünya güzeli ajandalarının ilki aktivist ajandası gibi, katılımcı bir web sitesi... hatta her kullanıcının kendisine hatırlatılmasını istediği olayları girebildiği ve kendisine e-posta olarak gönderdiği bir motor yazarız, "bugün hande yener konserine gidecektin" yazan mailde "ama unutma ki, bugün ...... da olmuştu" gibi bir tribe gireriz ;-)

l'o'ker

ertank dedi ki...

aslında çok iyi fikir. onlarca konu başlığı olacak, misal 'doğumlar', 'ölümler', 'lanetli günler', 'unutulmayan konserler', 'skandallar' gibi.. böyle bir arşiv, alternatif "tarihte bugün". motorunu yazacak birini bulsak tuttururuz bu siteyi.

Adsız dedi ki...

ya nisyankar kardeşimiz bunu elinin tersiyle yapıverir aslında var ya... bir boş vaktine denk gelip birlikte ensesine çöküversek, bi yandan kod yazarken bi yandan çene çalsak, bi gecede çıkar...

l'o'ker