Perşembe, Mart 09, 2006

dünya kadınlar günü

dün uluslararası af örgütü'nün "güldünya'ya sesleniş" mektup yarışmasının ödül töreni için fransız kültür merkezi'ndeydim. bazı anlar vardır, yaşam bir anda giysilerinden sıyrılır, tüm çıplaklığıyla karşınıza dikilir. o çıplaklık, ağır gelir. öyleydi işte, benim küçük güvenli dünyamdan olmayan kadınlar, onların dostları, kendi güvensiz dünyalarında şiddetle, ölüm tehlikesiyle, ölümün kendisiyle nasıl yüzleştiklerini anlatıyorlardı.

bu 'anlatma' sorunu, tuhaf bir sorun. aslında onlar anlatmıyordu, sahnede deniz türkali, onlar adına, onlara yazılan mektupları okuyordu. klasik 'agency' sorunu. oralı olmayan, o sorunun ancak 'kadın olmak' ile ilgili bölümünü paylaşan kadınlar, diğer kadınların sözcülüğünü yapıyor, onların acılarının aktarıcısı oluyor. ama bu acı, o aktarım sürecinde nasıl bir deformasyona uğruyor, oturup onu da düşünmek gerekiyor. bir kemalist kırsal bölgede geri kalmışlıktan dem vurabilir, bir marksist, feodal üretim biçimlerinin baskınlığından söz açabilir, bir islamcı, modernleşmenin köylere girmesiyle yaşanan ruhsal/varoluşsal boşlukta neden arayabilir.

ancak şehirli dünya kadınlarının yeni dünya ekonomisine tüketici olarak katkıları silah endüstrisi ile yarışacak boyutlara gelmişse ya! bugünkü milliyet'te meral tamer'in yazısından:
"sadece kozmetik ve tuvalet malzemelerinin 2005 dünya cirosu 250 milyar dolar. bu ciroda cilt bakımı ve saç bakımı 50'şer milyar dolarla 2 lokomotif."
"(...) modern kadın kimliği altında kadına dayatılan kimliksizleştirme ve tornadan çıkmış gibi birbirine benzemenin yıllık cirosu, birkaç yıl içinde 1 trilyon dolarlık silah sanayiinin cirosuyla boy ölçüşebilir. benden hatırlatması!
ve bireyselleşme diye mangalda kül bırakılmadığı günümüzde, güzellik sanayii marifetiyle kadınların farklılıkları yok edilmeye çalışılıyor."


dünya kadınlar günü'nde erkek, eşine pahalı bir şişe parfüm alır, 'canı'nın gününü kutlar. o sırada batman'da bir kadın daha bu yaşamın pimini çeker gider. yaşamın değerinin evrenselliğine inanmamak için birçok neden biriktirir bohçasında bazılarımız. bir gün o pim bize de lazım olur, bilinmez. umutsuzluğun bin bir türü vardır çünkü. belki de ahmet oktay'ın "yol üstündeki semender"ini okumak gerekir bir kez daha.

belki de soğan sürmek gerekir saralı ağza. tüm bu yaşadıklarımız, belki de yalnızca kolektif bir ruh halinin geçici, patolojik dışavurumudur. bir bitki çayı, bir müsekkin, bizi eski güzel günlerimize döndürecektir belki. bir toplumun çocuk olduğu zamanlara. yaşamın ve ölümün bu kadar kutsanmadığı, herkesin olduğu gibi, olduğu kadar olduğu zamanlara. öyle zamanlar olduysa.

belki de gece rahat uyumayı dert edinmek gerekir. elimden geleni yaptım demek, her geçen gün elinin gücünü biraz daha artırmak gerekir. bir gün bir osmanlı tokadı vurmak gerekir. gerekecektir.

Hiç yorum yok: